Ana Menü
ANNE-
l-
Anne-
doğrultusunda yönlendirmelidir. Bu konuda kendi tutku ve arzularına göre değerlendirme yapmamalıdır. Çocukların çeşitli derslere olan yetenekleri ayrı ayrıdır. Her dersten aynı başarıyı beklemek, çocuğu kabiliyetinin olmadığı bir sahada zorlamak ve onu boşu-
Bu durumdaki bir çocuğun mutlu ve huzurlu olması mümkün değildir.
Yetenekleri yeterince işlenen her insan mutlu olur. Mutlu olan her insanda
başarılı bir yol tutturur. Fakat başarılı olan her insan mutlu değildir.
Çocuklarımızın mutluluğu bizce her şeyden daha önemli olmalı. Seminerlerimde çocuğumuzu tam olarak keşfetmeden, onu gerçek
anlamda geliştirip, yetiştirmenin mümkün olmadığını söylerim. Ve Ailelerin
çocuklarının dersleri konusunda gösterdikleri hassasiyeti onların
davranışları ve kabiliyetleri konusunda göstermediklerini dile getiririm.
Çocuğumuzun ders başarısı konusunda gerçekten çok hassasızdır ve bu
konuda bütün derslerinin iyi olması için çırpınırız. Acaba bizim
çocuğumuzun gerçekten bütün derslere kabiliyetleri aynı düzeyde midir?
Ya da bütün derslerinde aynı düzeyde başarılı olması mümkün müdür?
Neden su anda üniversite sınavlarına girişte sayısal, sözel, dil ve özel
kabiliyet diye ayırım yapılmaktadır?
Bir gün öğretmen arkadaşlarla çocuklarımızın ders durumlarını
incelediğimiz bir toplantıda bütün arkadaşlar bir öğrencinin ilgisizliğinden
ve bütün derslerinin zayıf olmasından bahsediyorlardı.
Ben dedim ki; "Bu öğrencimizin bütün dersleri mi zayıf?"
Resim öğretmenimiz; "Hocam! Resmi mükemmel ve biliyorsunuz bize
resimde il çapında dereceler getiriyor."
Gerçekten de o çocuğumuz katıldığı resim yarışmalarında bize hep dereceler getiriyordu. Şu an Japonya' da yapılan bir yarışmaya onun enfes bir resmini gönderdik ve buradan da bir ödül gelmesi beklentisi içindeyiz. Şimdi milyonda bir insanda bulunan sanatsal zekaya sahip böyle bir çocuğumuz, matematik ve sosyali zayıf diye başarısız mı kabul edilecek? Ne olur! Çocuklarımızın kabiliyetleri doğrultusunda beklenti içinde olalım. Yoksa kabiliyetli olmadıkları sahada onlardan başarı beklersek onları hayal kırıklığına uğratmış, onlara en büyük kötülüğü yapmış oluruz.
Öğretmen olan bir velimiz seminerimden sonra başından geçen şu
ilginç olayı anlatmıştı;
"Matematik dersi zayıf olan bir öğrenciye özel ders veriyorum. Ama çocuğa ders anlatmak ölüm. Benden durmadan izin istiyor. Basit bahanelerle dersten sürekli kaçıyordu. Bir türlü derse konsantre olamıyordu, daha sonra (7 veya 8 yıl) onunla karşılaştık. Bana "güzel sanatlara girdiğinden, karakalem resim çalışmalarında Türkiye' de dereceler kazandığından ve çok mutlu olduğundan" bahsetti. O zaman kendi kendime boşu boşuna o gençle uğraşmışım diye düşünmüştüm. Bana neler çektirmişti." Ben de velimize ; "Acaba oda sevmediği ve istemediği bir dersi zorla alırken neler çekmişti." Dedim ve gülüştük.
DİKKAT ! EVİNİZ GİZLİCE DİNLENİYOR!
Çocuklarımızın her kulakta birer tane olmak üzere iki mikrofonları vardı Bu aşırı hassas aletler duyduğu her duayı, söylenen her şarkıyı, normal konuşmaları ve her tip dili kaydeder, alır. Bu her şeyi duyan mikrofonlar duydukları her şeyi duyarlı ve hassas olan akıla iletirler. Daha sonra bu sesler çocuğun kelime hazinesini oluşturur ve davranışlar için
temel hazırlarlar Anonim
2-
İŞTE BUNUN SIRRI; ( KABUL-
Kabul-
İnsanları en son moda elbise giymeye, en yeni otomobili kullanmaya. çocuklarından övünerek söz etmeye sevk eden, bu duygu ve isteklerdir. yazarlara ölmez yapıtların, yazdıran, Bill 6ates, Rockefeller, Koç ve Sabancı’ları zengin olmaya teşvik eden neden de aynıdır
Bir takım delikanlıları, gangster olmaya yönelten de bu duygu ve isteklerden başka bir şey değildir.
Eğer size değer verir ve sizi yüceltirsem ben, daha çok sever ve yaptıklarımı onaylarsınız. Hatta size değer verdiğim için bana minnettar kalırsınız. Bir insanın kendisini değersiz hissetmesine neden olursanız, çok büyük bir çöküntüye uğramasına yol açarsınız. Bir insana yapılan kaba davranışlar, onun benlik duygusunun incinmesine ve kendini. Değersiz hissetmesine neden olur.
Eğer bu üç davranış durumunu (Kabul-
1-
Kabul bir vitamindir. Hepimiz, olduğumuz gibi kabul edilmeye açlık duyarız. Birlikte olduğumuzda gevşeyebileceğimiz birini isteriz. Pek azımız genel olarak dış dünyayla ilişkilerimizde tamamen "kendimiz" olma cesaretini gösteririz. Ancak yanındayken kendimiz alabileceğimiz, birlikteyken kendimiz olmayı göze alabileceğimiz birini isteriz, zira onun bizi kabul edeceğini biliriz.
Gariptir başkalarını kabul eden ve onları oldukları gibi beğenenler, başkaların davranışlarını iyi yönde değiştirmede en başarılı olanlardır.
Başka insanların nasıl davranmaları gerektiği üzerine katı kişisel kurallar oluşturmayınız. Karşınızdakine "kendi olma hakkını" tanıyınız. Biraz tuhaf bir insansa, bırakın öyle olsun. Sizin her yaptığınızı yapmasını ve her beğendiğinizi beğenmesini beklemeyiniz. Sizin yanınızdayken rahatlamasını sağlayınız.
Bir psikologun ifade ettiği gibi, "Hiç kimse, bir diğerini yeniden biçimlendirme kudretine sahip değildir ancak, karşınızdakini olduğu gibi beğenmekle, ona kendisini değiştirme gücünü vermiş olursunuz. "
Psikanalistler insanların daha iyi olmalarına nasıl yardım ederler? Hasta kendisini olduğu gibi kabul edecek birisini bulmuştur. Yaşamında ilk kez; korkularını, utandığı şeyleri açığa çıkarır ve doktor da şaşkınlık, dehşet ve ahlaki yargılama göstermeksizin dinler. Tüm "utanç verici" özelliklerine ve kusurlarına rağmen onu kabul eden bir insanoğlu bulduğu için, kendisini kabul edilebilir görür ve yeniden daha iyi bir yaşama doğru yoluna devam eder.
Bir psikanalistin dediği gibi:"Eğer insanlar "kabul" konusunu gerçekten uygulasa, çok kısa sürede işimizden oluruz."
Herkesin açlığını duyduğu birinci sihirli şey kabuldür. Tüm dünyaya karsı duran, insanların en acımasızı dahi, kendisinin kabul görmesine gereksinim duyar, örneğin;
Mitler etrafına kendisini beğenmekte olan insanlardan ufak bir gurup toplar ve her gittiği yere onları da beraberinde götürürdü.
Gençlik çeteleri; toplumun başka kesimlerince yada ailelerince kabul görmeyen bu çocukların, çete üyelerince kabul görerek biraz kişisel önem, biraz da ait olma duygusu kazanmaları sonucu ortaya çıkmaktadır.
Çocuğunuzu olduğu gibi kabul ederseniz istediğiniz gibi olacaktır.
Hz. Peygamber' in hayatına baktığımızda çocuklara karşı tam bir "KABUL davranışı" gösterdiğini görürüz; Hz. Enes, çocukken 10 sene Hz. Peygamberin yanında bulunmuştur. Fakat Hz. Peygamber bırakın ona vurmayı, bir kere bile "of be" dememiştir. Hatta Enes, onun hoşlanmadığı davranışlar sergilediğinde "ne kötü yaptın" diye bir söz dahi söylememiştir. Hz. Enes 'in anlattığına göre, birisi "keşke şöyle yapsaydın" diyecek olsa Hz. Peygamber: "Bırakın çocuğu O Allah'ın murad ettiğinden başka bir şey yapmamıştır" demiştir.
Evet çocuğu yetiştirmede ince hüner; onu dövmeden, azarlamadan, hareketlerini sınırlamadan ve bazı hürriyetlerini almadan büyütmektir. Görüldüğü gibi Hz. Peygamber bura da tam bir "KABUL mesajı" sergilemektedir.
Çocuğunuz da dahil olmak üzere herkes anlaşılmayı, kabul görmeyi ve kendini önemli hissetmeyi ister. Zig Zİ6LAR
Çocuklarınızı oldukları gibi kabul ederseniz onlar sizden su beş mesajı almış olurlar:
1-
2-
3-
4-
5-
Eğer oldukları gibi kabul etmezseniz bunların tersini algılarlar.
1-
2-
3-
4-
5-
Çocuklarınızı oldukları gibi kabul edin. Kendileri olmalarına izin verin. Sizin kendisini beğenmeniz için kusursuz olmasında ısrarcı olmayın, inandığınız doğruları yasaması adına ona baskı ve diretme uygulamayın. Aynını yapmasını beklemeyin.
Her şeyden önemlisi kabul konusunda pazarlığa girmeyin. Asla söyle demeyin "Bunu veya sunu yaparsan veya bana uyacak biçimde bazı yönlerini değiştirirsen, sana kabul gösteririm." Bu göstermemiz gereken ilgi ve sevgiyi bazı şartlara bağlamaktır. Ailelerin çoğu maalesef bunun çocuk üzerindeki etkisini görememekte ve "koşullu sevgi" göstermektedir.
Mesela: "Taktir alırsan benim oğlumsun."
" Ben tembel çocuk istemem."
" şımarıklık yapma yoksa annen olmam."
Ayrıca "kıyaslama" da kabul edilmemenin göstergesidir. Kıyaslanan kişi değersiz olduğunu, varlığından memnuniyet duyulmadığını ve sevilmediğini hisseder.
"Ali kadar kafan çalışmıyor." ( Çocuk söyle düşünür; Ali gibi olmadığım için beni sevmiyorlar.)
Seminerlerimde farkına varsak da varmasak da her gün 3000-
KABUL MESAJI; Baba çocuğunun elinden tutmuş parkta gezdiriyor. Bu sırada çocuk ayağını bir yere çarpıyor ve ağlamaya başlıyor. Kabul davranışı gösteren Baba; Çocuğunun göz hizasına kadar eğilir ve sorar "Neresi açıyor oğlum, çok mu acıyor ?" ve çocuğun acıyan yerini öper . Çocuk artık acı falan hissetmiyordur neden? Çünkü baba Oğlum seni seviyorum, sen benim için değerlisin, ben senin acının farkındayım, ben de senin acını paylaşıyorum. Mesajı vermektedir.
REDDETME MESAJI; Reddetme davranışı gösteren Baba; "Sus bakayım “erkek adam ağlamaz" diyor ve çocuğun kafasına vuruyor. Senin duygu ve düşüncelerin benim için önemli değil, ben senin acını duymuyorum ve acını paylaşmıyorum. Mesajı vermektedir
UMURSAMAMA MESAJI; Umursamama davranışı gösteren baba; çocuk ağlamasına rağmen kocaman-
İnsanı en çok deliye döndüren mesaj umursama mesajıdır. Bu mesajı bir resmi dairede bizi görmesine rağmen yüzümüze bile bakmayan bir memurdan, sırada olmamıza rağmen "biz orda yokmuşuz" gibi önümüze geçen birisinden değişik zaman ve mekanlarda almışızdır. Ve sinirlenmiş, deliye dönmüşüzdür.
Yeniden soruyorum; "Acaba biz çevremize, dostlarımıza, eşimize, çocuklarımıza ne mesajı veriyoruz?"
Verdiğimiz mesajlarımızı düzeltmeden, ilişkilerimizi düzeltmemiz mümkün değildir.
2-
Herkesin açlığını duyduğu ikinci sihirli şey onaydır. Kabul, genelde olumsuzdur. Diğer insanı hataları ve kabahatleriyle kabul edip yine arkadaşlığımızı vermedir. Ancak onay, daha olumludur. Onayladığımız kişinin hatalarına hoşgörü göstermenin ötesinde, onda sevebileceğimiz olumlu bir şeyler bulmadır.
Karşımızdakinde her zaman onaylayacağınız ve her zaman onaylamayacağınız bazı şeyler bulabilirsiniz. Bu ne aradığınıza bağlıdır.
Olumsuz kişilikler içimizdeki en kötü yanları bulup çıkarır, zira hep kusurlu yanlarımızı ararlar. Olumlu kişilikler onaylayacakları bir şey bulup çıkararak içimizdeki iyiyi ortaya koyar. Onların onayında, tıpkı gün ışığındaki gibi gevşeriz; bu duygu o denli hoştur ki, yeniden onaylanmak ve bu hissi tekrar yaşamak için başka özellikler geliştirmek üzere çalışmaya baslarız.
Bir çocuk psikologu kendisine "ıslah olması mümkün değil" diye getirilen bir çocuktan bahsediyor: 'çocuğun "denetlenemez" olduğu söyleniyordu, içine kapanıktı; ilk zamanlar konuşmadı bile. Ele gelir hiçbir "tutar yanı" yokmuş gibi görünüyordu. Çocuk oymacılık yapmaktan hoşlanıyor ve bunu iyi yapıyordu. Evde mobilyaları oymuş ve bu yüzden ceza görmüştü. Ona birkaç oyma bıçağı ile yumuşak ahşaptan oluşan bir oymacılık takımı satın aldım. Yaptıklarını inceleyerek "Biliyor musun?"dedim, "şimdiye kadar tanıdığım çocukların içinde oymacılığı en iyi yapan sensin."
Kısa sürede onaylayacak başka şeylerde keşfettim ve günün birinde, bir şey söylenmesine zaman bırakmadan kendi odasını toplayarak herkesi şaşırttı. Ona bunu neden yaptığını sorduğumda "Bunun sizin hoşunuza gideceğini düşündüm." Dedi
Çocuğunuzun onaylayacağınız bir yönünü arayın. Bu küçük şey önemsiz bir şey olabilir. Ancak çocuğunuz, bu hususu onayladığınızı bilsin; böylelikle gerçekten onaylayacağınız şeyler ortaya çıkmaya başlayacaktır. Çocuğunuz sizin gerçek onayınızın tadına vardığında, başka şeyler için de onay alabilmek için davranışlarını değiştirmeye başlayacaktır.
3-
Sadece sizin için önemli olan şeyleri "fark ettiğinizi" hiç düşündünüz mü? Bu nedenle, birisi bizi "fark ederse" bize karşı büyük iltifatta bulunmuş olur. Bize önemimizi kabul ettiğini göstermektedir. Bu durum, moralimizi büyük ölçüde yükseltir. Biz de daha dost, daha uyumlu olur ve daha çok çalışırız.
"Her çocuk üzerinde görülmez bir levha taşır. Ne yazar bu levhada; "Ben önemliyim", "ben değerliğini", "beni kabul edin."
Dikkat ettiyseniz küçük çocuklar dayanılmaz bir fark edilme arzusu duyar. "Bak anne, bak!" ve "baba , gel de bana bak!" tüm ana-
Eşlerin de en sık şikayet ettikleri konunu "fark edilmemektir". Pek çok koca, eşinin yeni elbisesini yada saç modelini fark etmediğinde neden kırıldığını anlayamaz. Ama bu davranışı; kadına göre kocasının onu dikkate değecek kadar önemli bulmadığı anlamını taşır. Ayrıca eve gelen misafirlerden de hep yemekler çok güzel olmuş, ellerinize sağlık sözü kadınların beklediği can alıcı iltifatlardan değil midir? Burada şu vardır ; o kadın misafirleri için inkar edilmez bir emek harcamıştır. Ve bunun fark edilmesini beklemektedir.
Evdeki münakaşa ve tatsızlıklarda en çok duyduğumuz sözlerden biri de bunun için "Sana da ne yaptıysak yaranamadık" dır.
“İnsanların değerini hissettirebileceğin fırsatları kaçırma”
J.H. BROWN
"Sadece insanlara değer verdiğinizde onlarla bağ kurup liderlik yapabilirsiniz" Jim DORNAN
BAŞARININ ARKASINDA KABUL-
Eğitim araştırmacısı Benjamin Bloom Chicago Üniversitesindeki bir grup araştırma asistanı ile birlikte alanlarının en iyisi, en başarılısı olan 120 süper star üzerinde beş yıl süren bir araştırma yaptılar. Bu starlar arasında olimpik yüzücüler, tenisçiler, piyanistler, heykeltıraşlar, dünya çapında tanınmış olan matematikçiler ve bilim adamları vardı
Sonuç çok şaşırtıcıydı. Eğitim araştırmacıları bu tip süper starların doğuştan böyle olmadıklarını fakat bu yönde eğitilip büyütüldüklerini saptadılar. Bu kişilerin yetenekleri bir birinden farklı olmasına rağmen, yaşadıkları çocukluk deneyimleri hemen hemen bir birbirinin aynıydı.
Bu çocukların en önemli ortak özelliği dikkatli, uyanık ve çocuklarına "önem veren" anne-
Görüldüğü gibi anne-
Bu anne-
Gördük ki cesaretleri kırıldığında anne-
Bu anne-
Ama şu da bir gerçektir ki; bir yerden sonra her şey çocuğa bağlıdır. Bazı anne-